Blog

 Ana Sayfa / Blog / Blog

Kurumsal Kimlik ve Okul Kuralları

Bir eğitim kurumu olarak okulların amacı öğrenciler için verimli bir öğrenme ortamı sağlamaktır. Okuldaki öğrenme ortamının niteliğini ifade eden okul iklimi, akademik sistemin ve sosyal ortamın oluşturduğu atmosferin öğrenciler üzerindeki etkisini belirler. Verimli bir okul ikliminin öğrencilerin gelişimlerini olumlu yönde etkilediği bilinmektedir.


Kurumsal Kimlik

Sosyal ilişkileri doğrudan şekillendiren okul ikliminin önemli bir bileşeni olan kurumsal kimlik öğrencilerin rehberi niteliğindedir. Okulun kurumsal kimliği bünyesinde oluşturduğu değer sisteminin öğrencilerin davranışlarını olumlu veya olumsuz şekillendirdiği bilinmektedir. Kurumsal kimliği olan okullarda her davranış bir ilkeye bağlıdır ve kurumun tüm çalışanlarıyla model olup benimsediği bu ilkeler öğrenciler tarafından da kabul görür. Öğrenciler okulda yaşayan değerlere uyum gösterdikçe kendilerini bu sisteminin bir parçası olarak görmeye başlarlar. Bu nedenle, okullarda öğretmen ve idarecilerin her öğrenciye adil bir yaklaşımla, tutarlı davranış sergileyerek örnek olması beklenir. Bu ortamda öğrenciler kurumsal değerlerle örtüşen olumlu tutum ve davranış geliştirmekle birlikte, kendilerini güvende hissedeceklerdir. İnsanların kurumlara olan güveni arttıkça çevresindeki insanlara olan güveni de artar. Çevreleri ile güven ilişkisi kurabilen öğrenciler kendilerini doğru ifade eder ve karakter gelişimleri olumlu yönde etkilenir. Güven karşılıklı kurulan bir ilişki olduğu için, öncelikli olarak eğitim kurumlarının ilkeli, tutarlı ve adil davranarak güven ortamı oluşturması gerekir.


“Karakter, büyük anlarda kendini gösterir, ama küçük anlarda oluşur.”

PHILIP BROOKS


Okul Kuralları

Kuralsız ortamlarda, orantısız disiplinle yetişen çocuklar zamanla hayatı ve çevresini kendi ihtiyaçlarını karşılayan araçlar olarak görmeye başlar. Bu nedenle benmerkezci bireyler olarak adlandırılırlar. Ödül ve cezanın desteklendiği, kuralların esnek olduğu okullar öğrencilerin bencil bir karakter özelliğine sahip olmalarını desteklemiş olur. Bu okullarda öğrencilerin çevreleri tarafından kabul görmeleri onlar için çok önemlidir ve bu durum zamanla öğrenciler üzerinde baskı oluşturarak kararlarını etkilemeye başlar. Öğrenciler kabul görmek için genellikle çoğunluk ne yapıyorsa, onu yapma eğilimine girer.


Eğitim kurumlarında öğrencilerin karar sürecinde yer almalarına ve sorumluluk almalarına fırsat verilmelidir. Öğrencileri sürekli kontrol altında tutan bir yaklaşım, onlara güvenilmediği mesajını iletir. Halbuki, kurallar kontrol sağlamak yerine hayatı düzenlemek için belirlenmelidir. Çünkü kontrol beraberinde baskıyı, baskı da güvensizlik duygusunu oluşturur. Kendini güvende hissetmeyen ve baskı altında olan birey ise bu durumdan kurtulmak için yalan söylemeye başlar. Yalanın ne olduğunu anlamayan ilkokul çağındaki çocukların yalanı anlaşılması daha kolay olan ceza kavramı ile ilişkilendirdiğini gözlemliyoruz. Böylelikle ceza, yalanın ortaya çıkması için elverişli bir ortam sunuyor. Yani çocuklar cezadan kaçmak için yalan söylemeye başlıyor. Ortaokuldan sonra çocuklar yalanın ne olduğunu kavramaya başlarken sosyal nedenlerle, örneğin arkadaşlarını korumak ya da kendilerini diğerlerinden farklı ifade etmek için yalan söylemeye başlıyor. Bu durumda da, ceza ya da nasihat yalanı önleyemiyor. Odak halen olumsuz davranışta toplandığı için, olumsuz davranış pekişiyor.


“Bir çocuğa ‘Yalan söyleme!’ demeyin. ‘Doğruyu söyle!’ deyin. Birincide suçlamış, ikincide ise yol göstermiş olursunuz.”

VICTOR HUGO


Öğrenciye yalan söylemesi durumunda, çevresini de olumsuz etkileyeceğinin öğretilmesi gerekiyor. Öğrencinin yalan gibi istenmedik davranışlar karşısında, okulla kurulan güven ilişkisi sonucunda sorumluluk alarak sorunu çözme yolunu seçmesi gerekiyor.


Ceza

Ceza, eğitimde istenmeyen davranışları engellemek ya da öğrencinin bir görevi yerine getirmesi için kullanılır. Ancak, ceza genellikle beklentilerin tersi sonuçlar doğurur. Cezayla yetişen öğrenciler istenen ve yasak olan durumlara göre davranışlarını belirlediği için tercih yapmakta zorlanırlar ve bu durum kimlik gelişimlerini olumsuz etkiler. Ceza bu nedenle, öğrencileri gerçek yaşama hazırlamaktan ziyade, kimliğini bulamayan, gelişimini tamamlayamayan, her an kontrol edilme ihtiyacı duyan bireylerin yetişmesine sebep olur. Yapılan araştırmalar cezanın olumsuz davranışı azaltmak yerine artırdığını göstermektedir. Çünkü öğrenciler ceza çekerek suçluluk duygusunu atıyor, hatta o olumsuz davranışı yapmaya hak kazandıklarını düşünüyor. Bir olay karşısında sorumluluk almayan, kendisi ile hesaplaşmayan ve duygusunu yönetemeyen bir çocuk karakter gelişimini de yeterli derecede tamamlayamıyor.


Eğitim kurumları belirledikleri değer sisteminin oluşturduğu ilkelerle, istikrarlı bir şekilde öğrencilerine rehberlik etmelidir. Cezayı gerektirecek durumlar çoğunlukla öğrencinin sorumluluklarını yerine getirmemeleri halinde oluşur. Sorumluluğunu yerine getirmeyen bir öğrenciyi cezalandırmak yerine sorunun sebebine inerek, sorunu ortadan kaldırmak gerekir. Bu durumda öğrenci de iş birliği yaparak, sorunun çözülmesinde rol oynayacaktır. Bütün bu sürecin sonunda öğrenci yine sorumluluğunu yerine getirmiyorsa bu durumda ceza yerine gerçek hayatta olduğu gibi bir bedel ödemelidir. Ancak bu bedel kişiyi değil, olayla ilgili davranışı değiştirmeyi hedef alan bir yaptırım şeklinde olmalıdır. Örneğin, ödevini yapmayan bir öğrencinin öncelikli olarak ödevini neden yapmadığı araştırılmalıdır. Çoğu zaman ödevin, öğrencinin seviyesi üzerinde olduğu için yapılamadığı gözlemlenir. Bu durumda yapılması gereken öğrenciye ceza vermek yerine ödevi öğrenciye göre farklılaştırmak ve seviyesine uygun ilgi çekecek ödevler tasarlamaktır. Sorun çözüldükten sonra hâlâ olumsuz davranış devam ediyor ise, bu durumda dahi, ceza ile değil, öğrenci ödevini yapmasını sağlayan bir yaptırımla karşı karşıya getirilmelidir. Öğrenciye, görevlerini yerine getirmemesi durumunda konuyla ilişkili bir bedelle karşılaşacağı mesajı verilmelidir. Okulun değerler sistemi içerisinde sorunlara çözüm amaçlı yaklaşıldığını ve ceza almayacağını bilen öğrenciler bilgi saklamaz, yalan söylemez, hatalarını paylaşır ve en kötü durumda dahi, ödeyeceği bedelin farkına vararak sorumluluk alır.


Ödül

Ödül eğitim sistemi içerisinde çoğunlukla öğrencinin bir görevi yerine getirmesi için kullanılır. Hâlbuki öğrencinin görevini yerine getirmek için ödüle değil, doğal bir motivasyona sahip olması gerekir. Yapılan bir araştırmada çocuklara, sevdikleri bir etkinliği yapmak için her defasında ödül verilir. İlginç bir şekilde ödülün öğrencilerin sevdikleri etkinliklere olan ilgilerini azalttığı, bir süre sonra ödül sonucunda, öğrencilerin yaptıkları işle değil de, alacakları ödülle ilgilendiği ve günlük yaşamda bu etkinlikleri daha az yaptığı gözlemlenir. Öğrencinin motivasyonunun ödülle değil o etkinliğin kattığı başarı duygusu ile sağlanması gerekir. Araştırmalar çocukların ilgi göstermedikleri etkinlikleri ödül için yaptıkları zaman kalıcı bir kazanım elde etmediklerini de gösteriyor. Öğrencilerin etkinlik sonucunda başarıya ulaşmaları doğal bir motivasyon aracıdır ve başka bir ödüle de gerek olmamalıdır. Etkinlikler öğrencilere çözdükten sonra başarılı olacakları bir problem olarak sunulmaz ise öğrenciler onlara motivasyon sağlayan bu doğal ödüle sahip olamayacaktır. Ödülün başka bir zararı da stresi artırarak bilişsel performansı düşürmesidir. Özellikle yüksek değerdeki ödüllerin bulunduğu durumlarda stres artar. Bu durumda beynin normal düşünme süreçleri zayıflar ve bu nedenle sağlıklı bir öğrenme ortamı oluşmaz.


“Mutluluğu içimizde bulmak kolay değildir ama dışarıda bulmak imkânsızdır.”

AGNES REPPLIER


Yapılan araştırmalar güven ile mutluluk arasında doğru bir ilişki olduğunu gösteriyor. İnsan nerede ve kaç yaşında olursa olsun, günün sonunda “ben mutlu muyum?” sorusuna cevap arıyor. Çocuklar da mutluluk için öncelikli olarak adalet, düzen ve güven arayışı içerisinde oluyor. Çocukların başarıyı nasıl anlamlandırdıklarını ve mutluluklarını okulların

yaklaşımı belirliyor.


Adres Bilgileri