Blog

 Ana Sayfa / Blog / Blog

Ödev mi, Görev mi?

Derslerde derinlemesine ve kalıcı öğrenmenin gerçekleşmesi için doğrudan anlatım yöntemi dışında farklı öğretim yöntem ve tekniklerinin bir arada kullanılması gerekiyor. Akademik gelişim açısından çok sayıda fayda sağlayan ödevler, aynı zamanda öğrencinin özdenetim becerisini de geliştirmektedir. Çünkü ödev yaparken öğrenciler sorumluluk alır, önceliklerini belirler, planlama yapar, zamanı yönetir ve bir konuya odaklanır. Böylelikle ödev aracılığıyla öğrencinin kendisini kontrol etmesi ve eğilimlerini yönlendirmesi anlamına gelen özdenetim becerisi okul çağında gelişmeye başlar.


1990’lı yıllarda yapılan bir araştırmada okul öncesi çağındaki bir grup çocuk tek tek bir odaya alınır ve önlerindeki masaya sevdikleri bir şeker konur. Çocuklara kısa bir süre sonra aynı şekerden geleceği, ancak ikincisi gelene kadar önündekini yemeden beklemesi halinde ikincisinin verileceği söylenir. Çocukların %70’i bu cazip teklife rağmen bekleyemez ve beş dakika içerisinde ikincisi gelmeden önündeki şekeri yer. Araştırma devam eder ve 20 yıl boyunca bu çocukların yaşamları incelenir. Şekerlemeyi yemeyen çocukların diğerlerine göre okullarında çok daha başarılı oldukları, daha iyi üniversitelere kabul edildikleri ve işlerinde çok daha çabuk yükseldikleri gözlemlenir. Bu araştırma ile özdenetim becerisinin öğrencilerin gelişiminde ve başarısında ne kadar etkili olduğu gözlemlenmiştir. Özdenetim becerisine sahip öğrenciler bir konuya odaklanıp disiplinli bir şekilde çalışabilir ve odak noktalarını ihtiyaçları doğrultusunda değiştirebilir.


“Dikkate alınması gereken adımların büyüklüğü değil, hangi yönde olduğudur.”

THOMAS TROWARD


Niteliksiz, plansız, hedefi olmayan ve takip edilemeyen ödevlerin adeta çocuklara eziyet olsun diye verildiği bir eğitim sistemi içinde ödevin gerekliliğini doğal olarak tartışıyoruz. Aslında tartışılması gereken başlık, ödevlerin gerekliliği değil de niteliğidir. Ancak hiçbir eğitim kurumunun elinde ödevlerin niteliğini ölçecek, süreci takip edecek ve sonuçlarını değerlendirecek bir sistem olmadığı için çocuklarımız kalitesiz ödevlere mahkum oluyor.


Ödev sistemini geliştirmek ve iyileştirmek için bir okulun teknolojiye yatırım yapması, yeni birimler bünyesinde kadrolar oluşturması, orta ve uzun vadeli planlar yaparak ödev kültürünü tüm paydaşlara kazandırması gerekir. Artan rekabet ortamında bazı okullar bu emeği ve zamanı harcamak yerine, kısa yoldan farklılık yaratmak adına ödevleri okul saatlerini esneterek karşıladıklarını iddia eden bilimsel bulgulardan uzak programlar üretmektedir. Öğrencinin özdenetim becerisini gelişmesine destek olmayan, aileyi içine almayan, sağlıklı ve demokratik bir ebeveyn tutumu ile desteklenmeyen hiçbir ödev politikası öğrencilere yeterli derecede fayda sağlayamamaktadır.


Öğretim programını bütünleyen, üst düzey becerileri destekleyen, geri bildirim sağlayan ve öğrenci tarafından yapılan ödevler, bireyin sorumlulukları çerçevesinde üstlendiği ve yerine getirdiği görevleri temsil eder. Dolayısıyla sağlıklı bir ödev politikası öğrencilerin görev ve sorumluluk bilincini geliştirir.


Özel derslere olan merak, dershanelerin de kapanmasıyla birlikte git gide artmaktadır. Okullarda 40 ders saatini aşan haftalık okul programı öğretim, etkinlik ve ödevlerle okul ve okul dışında da çalışma gerektiren bütünsel bir yapı olarak tasarlanmaktadır. Öğrencilerin hedeflenen kazanımlara ulaşması ancak bu çalışmaların tamamına etkin katılımı ile sağlanabilir. Çoğunlukla, “sınavlardan alınan düşük not” olarak tanımlanan başarısızlık aslında öğrencilerin dersi takip etmemesi, etkinliklere katılmaması veya ödevlerini yapmaması sonucunda öğretim programlarının hedeflediği kazanımlara yeterince ulaşamamasıdır. Öğrencinin öğretim ve etkinliklere karşı geliştirdiği bu olumsuz tutum ancak okulla kurulacak sağlıklı bir iletişim ve iş birliği ile düzeltilebilir.


“Çocuklara ne düşünecekleri değil, nasıl düşünecekleri öğretilmelidir.”

MARGARET MEAD


Öğrencilerin akademik eksiklerini tamamlamak ve ödevlerine yardımcı olmak amacıyla başvurulan özel ders çoğu zaman öğrencilere fayda sağlamak yerine gelişimlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Özel ders sürecinde: 

Öncelikli olarak özel ders hocasının bilgi ve yeteneğini bir uzman olmadan ölçemezsiniz. Çocuğunuzdan özel ders öğretmeni hakkında aldığınız geri bildirim ile bir öğretmeninin pedagojik yeterliliğini de değerlendiremezsiniz.

Branşı dışında ders veren ya da pedagojik formasyonu olmayan birçok özel ders öğretmeni bulunmaktadır.

Özel derste uygulanan öğretim yöntemi çoğunlukla doğrudan anlatımdır. Oysaki çocuklar bir konuyu derinlemesine öğrenmek için doğrudan anlatım dışında canlandırma, tartışma, uygulama ve bunun gibi farklı yöntemlere ihtiyaç duyarlar.

Öğretmenlerin bir dersi verebilmesi için en az o ders saati kadar hazırlık yapması gerekir. Dersten derse koşan ve doğal olarak hazırlıksız gelen öğretmen bu durumda, öğrencilerinin seviyesine ve ihtiyacına yönelik ders yapmak yerine okulun verdiği ödevleri yapmaya başlar.

Öğrencinin okulda aldığı eğitimin pekişmesi o konu hakkında tek başına uygulama yapması ile gerçekleşir. Bunun için verilen ödevleri yaparken öğrenciler geri dönüp konu tekrarı yapar (araştırma), kendilerince farklı çözüm yolları geliştirir (yaratıcılık) ve başka kavramlarla ilişki kurarak (eleştirel düşünme) o konuda kalıcı bir hafıza oluşturur. Ödevleri özel ders öğretmeninin yapması ya da yanında bulunarak çözüm yollarını göstermesi yüzünden bu öğrencilerde üst düzey düşünme becerileri yeterince gelişmez.

Soru çözerken yanındaki özel ders öğretmeninden sürekli destek alan bir öğrenci çalışırken zamanla birine bağımlı hale gelir. Sınavlarda ise herhangi birinden destek alamadıkları için, bu öğrenciler sınav sonrasında konuyu iyi bildiklerini ancak bunu yansıtamadıklarını söylerler.

“Soruyu anlamak, çözmenin yarısıdır.” Özel ders öğretmenleri işlerinin bir gereği olarak öğrencilere soruyu ya da problemi daha geniş bir çerçevede anlatır, ipuçları verir ve sonrasında soruyu çözmesini isterler. Hâlbuki sınavlarda öğrencilere soruyu anlatan ve ipucu veren birisi olmaz. Bu nedenle, bu öğrenciler yapamadıkları sorular için soruyu iyi anlamadıklarını sıkça ifade ederler.


Bu sebeplerden dolayı özel ders alan öğrencilerin ödevleri muntazam olsa da, çoğu zaman gelişim beklendiği gibi olmaz. Öğrencinin gelişiminin, özel derse rağmen artmaması karşısında, özel ders öğretmenleri çeşitli bahaneler üreterek okulu sorumlu tutmaya başlar ve öğrencinin okula olan güveni zedelenir. Hâlbuki güven ile sevgi arasında doğru bir ilişki bulunur. Bu durumdaki öğrencilerin zaman içerisinde okullarına karşı olumsuz bir tutum geliştirmesi ise kaçınılmazdır. Aşağıdaki tablo, öğrencilerin ödevlerini evde, okulda ya da özel ders alarak yapması durumunda hangi faydaları sağladığını göstermektedir.



Kalıcı çözümler ve bireysel gelişim her zaman çaba ve zaman ister. Velilerin bu denklemin dışında sunulan önerileri değerlendirirken sorgulayıcı ve takipçi olması gerekiyor. Aksi takdirde kaybedilen zaman, çocuklarının akademik hayatından çalınan zamandan öte olmuyor.


Adres Bilgileri