Kurucu Temsilcisi - Kağan KALINYAZGAN

Sevgili Öğrencilerimiz, Değerli Velilerimiz, Öğretmen ve İdarecilerimiz,

 

Bu özel günde sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet’in kuruluşunun 96. yıl dönümünde sizlerle birlikte olmaktan, coşkunuzu ve sevincinizi paylaşmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.

 

Bugün, sizlerle birlikte 96 yıl geriye giderek Atatürk’ün bir anısını paylaşmak istiyorum. Tarih 30 Ekim 1923. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ertesi günü, Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa'yı Köşk'e davet eder. Ülkenin genel durumu hakkında hazırlattığı raporları İsmet Paşa'ya şu mektupla sunar:

 

"SEVGİLİ Paşam, Cumhuriyet'in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme! Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Baş delegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın. Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim.

 

Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz. Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4,000 km kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart. Denizciliğimiz acınacak durumda.

 

Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyet'le de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.

 

Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Bit, ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı % 60'ı geçiyor. Nüfusun % 80'i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe.

 

Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir'in bazı semtlerinde var. Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114,408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor. Yunanistan'dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek. İktisadi hayatımız da eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız da çok az.

 

Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet'in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor.

 

Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler. Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz. Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı. Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı. Cumhuriyet'e uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney. Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız. Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu.

 

Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim.

Allah yardımcımız olsun!"

 

Atatürk 29 Ekim 1923’te Cumhurbaşkanı oldu ve 15 yıl gibi kısa bir sürede;

·       İçinde bulunduğu tüm olumsuzluklara rağmen gerçeklerden kaçmadı. Bilakis üzerlerine giderek mücadele etmeyi kutsal bir görev kabul etti ve bu görevi onuruyla yerine getirdi.

·       Tam bağımsız bir Türkiye için iktisadi bağımsızlığın sağlanmasını birinci öncelik olarak gördü. Cumhurbaşkanı olduğu dönemde ortalama yıllık % 10’luk büyüme oranı yakalayarak dünya tarihindeki en büyük kalkınmayı gerçekleştirdi ve iktisadi bağımsızlığımızı sağladı. Türkiye bu ivmeyle, 2000’li yılların başına kadar, kendi kendine yeten dünyadaki az sayıdaki ülkelerden biri oldu.

·       “Büyük İdeal” olarak tanımladığı milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturdu. İçinde bulunduğu yüzyılın düzeyine yetişerek hatta birçok alanda ilerisine geçerek çağdaş bir Türkiye kurdu.

·       O büyük ideali gerçekleştirirken temel değerlerinden ve ilkelerinden hiçbir zaman ödün vermedi. Ucuz ve geçici çarelerle yetinmedi. Hayatı boyunca tutarlı oldu. Ak dediğine hiçbir zaman kara demedi.

·       Nihayetinde, başardıklarıyla yoksul ve esir ülkelere örnek oldu.

 

Atatürk’ün 96 yıl önce İsmet Paşa’ya yazdığı mektup, dün olduğu gibi, bugün de Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınma planıdır.

İsmet Paşa nezdinde çağının çok ötesinde yazılmış olan bu mektup, dün olduğu gibi bugün de Türkiye Cumhuriyeti’nin pusulasıdır.

 

Maalesef, neredeyse bir asır önce yazılmış olan bu mektup bugün hatırlanmadığı için bambaşka yerlerde kurtuluş çareleri arıyoruz. Hâlbuki imkânsızlıklar içerisinde büyük mucizeler gerçekleştirmiş bir toplumun torunları olarak geçmişimizden ders çıkarmalı, ilham almalı ve geleceğe olan inancımızı hiçbir zaman kaybetmemeliyiz. Yeter ki, yüce Ata’mızın izinden gidelim!

 

Bir asır sonra Atatürk’ün Türk gençliğine en büyük emaneti olan Cumhuriyeti, birlik ve beraberlik içerisinde yaşatma göreviyle karşı karşıyayız. Bu görevde başarılı olmak için öncelikli olarak Atatürk’ün tarif ettiği gibi iktisadi bağımsızlığını kazanmış, milli egemenliğe dayalı, özgür ve çağdaş toplum hedefini “Büyük İdeal” olarak görmeli ve bu uğurda azimle çalışmalıyız. Önümüze çıkan engeller ne kadar büyük olursa olsun, manevi mirası bilim ve akıl yolunda yürümeli, temel değerlerimizden ve Atatürk ilkelerinden hiçbir zaman ödün vermemeliyiz. Bu yolda ilerlediğimiz takdirde biliyoruz ki geçmişte olduğu gibi yine hak yerini bulacak ve kazanan doğrular olacaktır.

 

Bu anlamlı günde ulu önderimiz Atatürk’ü ve tüm şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyor, Ata’mızın “Büyük İdeal” olarak tanımladığı kutsal görevimizin sorumluluğunu ve onurunu siz YÜCElen gençlerimizle paylaşmak istiyorum.

 

Allah yardımcımız olsun!

 

Kağan Kalınyazgan

Adres Bilgileri