Kurucu Temsilcisi - Kağan KALINYAZGAN

Saygıdeğer velilerimiz, öğretmenlerimiz, idarecilerimiz ve çok sevgili öğrencilerimiz, YÜCE Okullarının 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma programına hoş geldiniz.



Tarih, insanlığın ve toplumların hafızasını ifade eden sosyal bir bilimdir. Hafızasını kaybeden bir toplumun kimliği de olamayacağı için tarihimizi doğru şekilde öğrenmemiz, okumamız, araştırmamız ve sorgulayarak tarihi olaylar arasında neden sonuç ilişkisi kurmamız gerekir. Okumadan, gerçeklerden uzak, kurmaca senaryolarla, televizyon dizilerinden tarihini öğrenmeye kalkan bir toplum zamanla tarihsel doğrulardan uzaklaşacak, kimliğini oluşturan temel değerlere sahip olamayacak ve nihayetinde geleceğini belirleme şansına kavuşamayacaktır.

 

Atatürk, “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” sözüyle tarihi yeniden yazmaya çalışanların, doğrular karşısında er ya da geç hesap vereceğini ifade ediyor. Ne yazık ki, bu hakikate rağmen tarih bilincini yeniden şekillendirmeye çalışan bu popüler kültür ürünleri ile halen toplumumuzun zihinsel kodlarıyla oynanabiliyor.

 

Bu gibi durumlarda, onun izinde yürüyen bir nesil olarak, “Atatürk olsaydı, neler yapılmasını isterdi?” diye sorgulamaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. Büyük bir olasılıkla, tarihi tarihçilere bırakmanın sorumluluğuyla hareket eder, Türk Tarih Kurumunu kurduğu gibi, tarihi sevdirecek ve yaygınlaştıracak yeni projelerin geliştirilmesi için çaba sarf ederdi. Tarihimizi kurmaca senaryolarla yeniden yazmaya yönelik bu zihniyetin karşısında da, kurgu dizinin nasıl olması gerektiğini ispatlarcasına yeni bir televizyon dizisinin oluşturulmasını isterdi.

 

Dizinin adı ne olurdu dersiniz? SİYAH ÇİÇEKLERİN ÜLKESİ

 

TANITIM FRAGMANI

Çanakkale Savaşı “Conkbayırı tepesi askerimizin eline geçtikten sonra düşman karadan ve denizden yönlendirdiği seri ve kesif topçu ateşiyle Conkbayırı’nı cehenneme çevirir. Gökyüzünden şarapnel, demir parçaları yağmur gibi yağar. Etraf şehitler ve yaralılar ile doluyken herkes Allaha sığınarak sonlarını bekleyip durur. Muharebe meydanında cereyan eden hali seyreden Mustafa Kemal’in bir şarapnel parçası göğsünün sağ tarafına çarpar. Kalbini delen bu kurşunla Mustafa Kemal 10 Ağustos 1915’te şehit olur. Çanakkale Savaşını kazanan İngiliz ve Fransız donanmaları boğazları geçerek İstanbul’a doğru ilerler.”

 

Zamanın kırıldığı ve tarihin akış çizgisinin değiştiği bazı anlar vardır. İşte o anlardan birinde, kurşun Mustafa Kemal’in saati yerine kalbine isabet ettiği için sadece Türkiye’nin değil, dünyanın tarihi de değişir.

 

Bugün mucize olarak adlandırdığımız bu anın, tarihte nelerin değişmesine sebep olabileceğini hayal edebiliyor musunuz? Gelin hep birlikte Siyah Çiçeklerin Ülkesi dizisinin senaryosuna göz atarak bu durumda neler olabileceğini görelim.

 

SİYAH ÇİÇEKLERİN ÜLKESİ- BİRİNCİ SEZONU:

Birinci sezon Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve parçalanması üzerine kurgulanır.

·       İngiliz ve Fransızlar, Çanakkale Savaşını kazanarak ve boğazları geçerek 1915 yılında İstanbul’u işgal eder.

·       Büyük bir zayiat veren Osmanlı ordusunun Padişahı Sultan Mehmed Reşad, İngiltere’nin himayesi altına girer ve Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalar.

·       Savaştan yeni çıkmış ve yüzbinlerce şehitle yaralarını sarmaya fırsat dahi bulamamış Türk ulusu bir direniş başlatamaz.

·       Sevr Antlaşmasıyla, sosyal yapı incelenmeksizin İngilizler tarafından masa başında cetvelle sınırları bölünen Trakya ve Anadolu, işgal devletleri tarafından paylaşılır. Bugün Türkiye’nin sahip olduğu sınırlar içerisinde sadece İç Anadolu ve Orta Karadeniz Türklere bırakılır.

o   Marmara, Padişahın himayesinde İtilaf devletlerinin ortak oluşturduğu Boğazlar Koalisyonu;

o   Trakya, Yunanistan;

o   Ege, Yunanistan ve İtalya;

o   Akdeniz, İtalya ve Fransa;

o   Güney Doğu Anadolu, İngiltere, Fransa ve Ermenistan;

o   Doğu Anadolu ise Ermenistan; egemenliğine terk edilir.

·       Türk halkının bir bölümü Balkanlardan ve Anadolu’nun farklı bölgelerinden İç Anadolu ve Orta Karadeniz bölgesine çekilerek tarihe “Büyük Göç” olarak geçen ve büyük kayıplar verilen bir göç hareketi gerçekleştirir.

·       İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale zaferi, Birinci Dünya Savaşının daha erken sonuçlanması, Anadolu’nun işgali ve Rusya’da Çarlık rejiminin varlığını daha fazla sürdürmesine sebep olduğu için dünya tarihi de değişir.

·       Sultan Mehmed Reşad’ın ölümü üzerine, Sultan Altıncı Mehmed Vahdeddin 1918 yılında İstanbul’daki kukla Padişah olur. İngiltere ile iş birliği içerisinde hareket ederek Anadolu’ya sıkışan Türk halkının üzerindeki baskı ve zulüm daha da artmasına sebep olur.

 

SİYAH ÇİÇEKLERİN ÜLKESİ-İKİNCİ SEZONU:

İkinci sezon İkinci Dünya savaşı ve etkileri çerçevesinde kurgulanır.

·       1930 sonrasında, İç Anadolu’da İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Celal Bayar öncülüğündeki milli mücadele hareketi başlar.

·       Genelgeler yayınlayarak ve kongreler düzenleyerek sessizce başlayan bu mücadele ileride İsmet İnönü’nün liderliğinde örgütlenecek olan Kuvayı Milliye’nin temelini oluşturur.

·       Batılı devletlerin çemberiyle çevrili olan Türk ulusu İkinci Dünya Savaşı’na kadar bağımsızlık mücadelesini sürdürür.

·       Çarlık Rusya’nın yıkılışı ve beraberinde Bolşevik İhtilali’nin daha geç yaşanması nedeniyle Rusya yeteri kadar güçlenemediği için İkinci Dünya Savaşı’nın kaderi, Almanya’nın Rusya’da kazandığı zaferlerle değişir.

·       Aynı zamanda Anadolu topraklarına sıçrayan İkinci Dünya Savaşı, çok daha büyük kayıp ve yıkımlarla 1940’lı yılların sonuna kadar sürer.

·       İkinci Dünya savaşından sonra oluşan demokratikleşme sürecinde 23 Nisan 1950 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da açılır.

·       29 Ekim 1953 tarihinde İç Anadolu ve Orta Karadeniz sınırları içerisinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı gerçekleşir. İsmet İnönü ilk Cumhurbaşkanı olur.

 

SİYAH ÇİÇEKLERİN ÜLKESİ-ÜÇÜNCÜ VE FİNAL SEZONU:

Üçüncü sezon Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bağımsızlık mücadelesi çerçevesinde kurgulanır.

·       İç Anadolu ve Orta Karadeniz’de yer alan Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan Anadolu’da ve Marmara’da İkinci Dünya Savaşı nedeniyle büyük bir yıkım yaşanmıştır. Batılı devletlerin egemenliğinde kurulan bu bölgedeki sömürge devletlerde iç savaşlar ve bağımsızlık mücadelesi başlar.

·       İsmet İnönü’nün diplomasi kabiliyetiyle İkinci Dünya Savaşı’na karışmamış olan Türkiye Cumhuriyeti, Misak-ı Milli olarak adlandırdığı bugünkü sınırlarımızı kazanmak amacıyla yeni bir bağımsızlık savaşı başlatır.

·       Tarihe, “Misak-ı Milli Savaşı” olarak geçen ve 17 yıl süren bu mücadelenin sonunda 1960 yılında imzalanan Lozan Antlaşması’yla Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını genişletir.

·       Batılı devletlerin Boğazlar, İstanbul, İzmir ve Hatay gibi stratejik bölgelerin bırakılması konusunda gösterdiği direnç karşısında diplomatik ilişkiler devreye girer ve bu sorunların çözülmesi on yıl daha alır.

·       Uzun süren savaşlar ve milli mücadelenin diplomatik safhası sonunda tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ancak 1973 yılında bugünkü sınırlarına kavuşur.

·       Bu defa, Türkiye Cumhuriyeti’nin önünde çağdaş uygarlık yolunda atılması gereken birçok adım ve devrim bulunmaktadır. Eğitim, ekonomi, hukuk, siyaset ve toplumsal alanda yapılan birçok devrimle Türkiye Cumhuriyeti, 21. yüzyılın başlarına doğru, yarıdan fazla vatandaşını savaşlarda kaybetmiş, 40 milyon nüfusa sahip, bağımsız bir ülke olarak uluslararası rekabet kulvarında gerilerdeki yerini alır.

 

Üç sezon boyunca dizi, bu tarih çizgisi içerisinde kahramanlık ve ayrılık hikâyeleri ile bezenir. Kardelenler, zambaklar, çiğdemler ve karanfiller gibi birçok çiçeğe ev sahipliği yapan Anadolu toprakları bir yüzyıl boyunca yaşanan savaşlarla kanla sulandığı ve yasla bezendiği için bu dizinin adı “Siyah Çiçeklerin Ülkesi” olur.

 

23 Nisan 2000 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 50. Yıl dönümünde, modern Türkiye’nin simgesi olan tarih öğretmeni Güneş Topçu’nun meclis koltuklarında yer alan öğrencilere hitaben yaptığı konuşma final sahnesini oluşturur.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin saygıdeğer üyeleri ve asıl sahipleri,

 

Bağımsızlığımızın 50. yılını gururla kutlarken bir yandan da kendi topraklarında sömürge olarak yaşatılan, gelişmesinin önüne zincirler çekilmiş, genç kuşaklarına onurlu bir miras bırakmasına engel olunmuş bir halkın gecikmiş zaferini titreyen ellerimizle alkışlıyoruz.

 

Keşke bu salonda çok daha önce toplanmış olsaydık. I. Dünya Savaşı’nda alınan yenilginin ardından, savaştan da ağır şartlar yaşanmasına neden olan antlaşmalarla topraklarımızda neredeyse bir asır tutsak bir halk olarak yaşadık, kuşatıldık, hapsolduk… Direnişimiz, bağımsızlık mücadelemiz geleceğimizi de çalarak yarım kaldı.

 

Tarihe geçecek bu mücadelenin yarım kalması, Anadolu’nun büyük savaşlarla çepeçevre kuşatılarak yeni yıkımlara sürüklenmesi ve 20. yüzyılın tanık olduğu en büyük güç çatışmalarına ev sahipliği yapması Anadolu’nun gerçek sahiplerini zorunlu bir çaresizliğin içine itmiştir.

Keşke, bu çaresizlik 20. yüzyılın başlarında büyük bir demokratikleşme hamlesi ile son bulsaydı.

Keşke, anlayabilseydik Çanakkale’de “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyen komutanı ve o gün devralsaydık bu emri.

Keşke, bu emirle o gün başlatsaydık ulusal mücadeleyi.

Keşke, aynı kararlılıkla; cehalettin, bağnazlığın engellerini aşıp bu kadar geç kalmasaydık; bağımsızlığa, çağdaşlığa, laikliğe ve demokratik bir hayata...

 

Salonumuzu dolduran onurlu gençler; keşkelerle dolu yakın tarihimizden öğrenilecek o kadar çok şey var ki... Büyüklerimizin eşsiz mücadelesiyle kurulan Cumhuriyet’i, yükseltecek ve sürdürecek olan sizlersiniz!

Biz de isterdik ki, bir mucize olsaydı ve bu eşsiz Cumhuriyet çok daha önce kurulabilseydi.

Biz de isterdik ki, bugün 21. yüzyılın acımasız koşulları altında sizlere böylesine büyük bir sorumluluk yüklemek zorunda kalmasaydık.

Biz de isterdik ki, sizler de gelişmiş ülkelerde yaşayan gençlerle aynı fırsatlara sahip olabilseydiniz.

 

Bağımsızlık mücadelesi için büyük bedeller ödemiş bir neslin temsilcisi olarak, gençlerimize böylesine büyük bir görev yüklemiş olmanın sorumluluğu altında sizleri minnet ve sevgiyle selamlıyorum.

 

Güneş Topçu-Tarih Öğretmeni

 

Küçücük bir saatin dünya tarihini ve yüz milyonlarca insanın hayatını değiştirebileceğini hayal edebilir miydiniz? Evet, bugün bu salonda, bizler hayal edebiliyoruz. Çünkü o saat herhangi bir saat değildi. Mustafa Kemal’in ceketinin sol üst cebinde duran saatti ve o kurşun Mustafa Kemal’in saatine isabet etmeseydi, ne bizler, ne de bugünkü Türkiye olurdu.

 

Çanakkale Zaferi’nin 103. Yıldönümünü andığımız bu anlamlı günde, varlığımızı borçlu olduğumuz, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Yüce Atatürk başta olmak üzere, yaşamını ülkesine adayan tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, onlara duyduğumuz sonsuz şükran, saygı ve gönül borcunu bir kez daha yinelemek istiyorum.

 

Sevgi ve saygılarımla,

 

Kağan Kalınyazgan

Adres Bilgileri